Kriz yönetimi dendiğinde çoğumuzun aklına ilk olarak strateji gelir. Planlar, senaryolar, kriz toplantıları… Ama asıl kriz, planların çalışmadığı yerlerde başlar. Ve işte o anda ortaya çıkar liderliğin özü.
Kriz yönetimi dendiğinde çoğumuzun aklına ilk olarak strateji gelir. Planlar, senaryolar, kriz toplantıları… Ama asıl kriz, planların çalışmadığı yerlerde başlar. Ve işte o anda ortaya çıkar liderliğin özü.
"Toplantı yaptık ama yine aynı yere geldik." Bunun gibi cümleleri duymadığımız bir kurum kalmadı. Yöneticiler, çalışanlar, ekip liderleri... herkes bir noktada aynı sarmala sıkışmış hissediyor.
Sen, aile şirketinin devamlılığını sağlamak ve ekibini büyütmek için her detayı titizlikle takip eden, yüksek sorumluluk bilincine sahip bir lidersin. Üstlendiğin görevler ve yaptığın fedakârlıklar gerçekten övgüye değer.
Bazı liderler vardır, görünürde her şey yolundadır. Hedefler tutturulmuş, ekipler işler görüyor, sunumlar dolu doludur. Ama bir yorgunluk vardır içlerinde; tarifi zor, yerini bulamayan bir eksiklik gibi.
Liderlik yolculuğuna çıktığım ilk günden bu yana en çok karşılaştığım ihtiyaçlardan biri, insanların anlamlı bağlar kurmak ve ait hissetmek istemesi oldu. Bu sadece bireylerin değil, kurumların da derin bir ihtiyacı.
Bazı sabahlar, erkenden kalkarsın ama bir yorgunluk oturur ya üzerine... Ne tam anlatabilirsin, ne de tam anlayabilirsin. İşler yürüyordur, ekip oradadır, toplantılar yapılır... Ama bir şeyler eksiktir, hissedersin.