
“Yapıyorum ama işe yaramıyor.” “Ben söyledim, ama kimse anlamıyor.” “Yine üstüme kaldı.” “Ben mi düzelteceğim her şeyi?”
Bu cümleleri kurduğunuz oldu mu? Veya yanınızdaki biri sürekli bunları mı söylüyor?
Kurban psikolojisi, kişinin yaşadığı durumlar üzerindeki etkisini yok saydığı bir içsel düşünce biçimidir. Kimi zaman açıkça fark edilir, kimi zaman ise çok daha sessiz ama etkili şekilde davranışlara yerleşir. Sadece bireylerde değil, kurum kültürlerinde de bu ruh hâli kendine yer bulur.
Kararlar alınmaz, ertelenir. Sorumluluklar devredilmez, ya sahiplenilir ya da şikâyet edilir. İletişim kurulur gibi görünür ama aslında ilişki kurulmaz. Ve bir süre sonra herkes aynı şeyi hissetmeye başlar: “Bir şeyleri yapıyoruz ama hiçbir şey değişmiyor.”
Kurban psikolojisi aktif olduğunda kişi ya da ekip, kendi gücünü dış dünyaya teslim eder. Yetki ve inisiyatif silikleşir, çözüm yerine döngü büyür. Ve bu yalnızca çalışanlara ait bir durum değildir.
Çoğu lider de farkında olmadan “tek başına yük taşıyan kurtarıcıya” dönüşür. Bu da aslında kurban psikolojisinin başka bir yüzüdür: “Ben olmasam hiçbir şey ilerlemez.” “Her şeyi kontrol etmeliyim.” “Nasıl olsa sonunda yine ben yapacağım.”
Kurban psikolojisinden çıkmak, önce şu soruyla başlar: “Ben bu durumun neresindeyim ve neyi farklı yapabilirim?” Çünkü gerçek liderlik dış dünyayı değil, önce iç dünyayı yönetebilmeyi gerektirir.
Yeni nesil liderlik anlayışı, yargılayan değil fark eden, suçlayan değil dönüştüren bir bakış açısı ister. Suçlayanı değil, sorumluluk alabileni öne çıkarır. Kendine doğru cesurca bakabilen liderler, sadece kurumlarını değil, ekiplerinin ilişkisel dokusunu da dönüştürmeye başlar.
Sizce kurban psikolojisi en çok nerede saklanıyor? Bir ekip toplantısında mı? Karar alma süreçlerinde mi? Ya da hep ertelediğimiz bir sorumlulukta mı?